11 Aralık 2011 Pazar

ÇAYKOLİK KEDİ - ZOFIA BESZCZYNSKA

Bu sefer sizlere çocuk kitabı tanıtacağım. Hepimiz çay severiz elbet ancak çaykolik kedi için çay çok elzem bir içecek.

Kitabın yazarı ZOFIA BESZCZYNSKA , günümüzde Polonya 'nın önde gelen çocuk edebiyatı yazarlarından biri. 1999 yılında bu kitap Polonya' da yılın kitabı seçilmiş ve ulusal ve uluslarası platformda pek çok ödül almış.

Çevirisi Lacivert Ozan tarafından yapılmış. Kitabın içindeki çizimler ise bir harika ... Onlar da Krystyna  Michalowska tarafından yapılmış. Kitapsa Nesin Yayınları tarafından basılmış. Çocuklar için müthiş bir şiir kitabı.






4 Kasım 2011 Cuma

İçerdeki Kedi - William S. Burroughs

"Bu kedi kitabı, yazarın geçmişinin kendisine kedilerce oynanan pantomimle aktarıldığı bir alegoridir. Kediler kukla falan olduğu için falan değil. İlgisi yok. Yaşayan soluk alan yaratıklardır onlar ve başka bir canlıya dokunmak üzücüdür; çünkü ölüm korkusunu , ölüm acısını, çaresizliğini anlarız. Dokunmanın anlamı budur. Bir kediye dokunduğumda ve yüzümden yaşların aktığını fark ettiğimde benim anladığım budur."


Bu alıntı fikrimce kitabın ruhunu tam anlamıyla ortaya koyar nitelikte. Beat akımının önemli temsilcisinin bu kitabı "cut up" tekniği ile yazılmış. Yazar kitabında albino kedisi  Ed 'i. Fletch adlı kedisini, Ruski adlı kedisini anlatıyor .
 Kitapta çok ilginç ayrıntılar var örneğin yazar  kaybolan kedisine özlemini şu cümlelerle anlatıyor ; "İnsan ve hayvanlar bedenlerinden önce ruhlarıyla uzaklaşırlar". "Keşke beyaz kedi şimdi burada olsa masanın üstüne çıkıp daktiloyu tırmalasa."


İçindeki nice kediye duyduğu sevgiyi onlara gösterdiği ilgiyi kendi kalemiyle dile getiriyor yazar. Kitabın arka kapağındaki alıntı ise esasında bize farklı bir açıdan sesleniyor. Bu kitabın salt kediler üzerine konulu değil aynı vakitte sosyal içeriğini de dile getiriyor.Yazar sadece güzel anılarını değil gerçekten hüzünlendirici deneyimlerini de anlatıyor. Kitabın sonlarına doğru bu ruh okuyucunun da o duyguya gerçekten bürünmesine neden oluyor. Yazarın üslubuyla bu anlatım ve sonrasında oluşan olaylar kitabı gerçekten farklı ve özel kılıyor.


Beat akımının önemli mensubu hatta yön vereni olan yazarının bu kitabı sizi gerçekten çok etkileyecek. Kitabın son cümlesi ise gerçekten etkileyici;"Bizler içerdeki kedileriz. Bizler tek başına yürüyemeyen kedileriz ve bizler için tek bir yer var."


Özellikle de kitap arka kapağındaki alıntıyı paylaşmak gerekirse ;


"Porsuk sadece sıçrayıp oynamak istemişti ve devlet malı bir 45'likle vuruldu. Ona dokunun. Onunla bütünleşin. Onu hissedin. Ve kendinize sorun, kimin hayatı daha değerli?Porsuğunki mi, yoksa kahrolası beyaz bir bok parçasının mı?Büyülü ortamlar yerle bir oluyor...Melekler tüm kovukları terk ediyor, içinde tek boynuzlu atın, Kocaayağın, Yeşil Ren Geyiği'nin bulunduğu ortam giderek azalıyor, tıpkı yağmur ormanlarında yaşayıp soluk alan diğer yaratıklar gibi.Ormanlar motellere, Hilton'lara ve McDonalds'lara yer açmak için yok olurken tüm büyülü evren ölüyor"













Cadılar Bayramı Kedileri



30 Ekim 2011 Pazar

EDGAR ALLAN POE "THE BLACK CAT"


Edebiyatta Kedi Karakterleri

Kedilerin edebiyattaki yeri apayrı aslında. Her hikayeye küçük dokunuşlarla yahut direkt öykünün işleyişinde ana karakter olarak konu olan kediler var. Öncesinde anlattığımız kedi hikayeleri gibi edebi eserlerdeki kedi figürü de ilginç ayrımlara sahne oluyor. Macera, dram, anlatı türünde pek çok kedi karakteri olsa da sizlere bu yazımda iki kedi karakterini anlatacağım. İlk olarak son okuduğum roman türündeki bir kitap olan "Gizliajans" 'ı ve  ikinci olarak da  Edgar Allan Poe 'nun "THE BLACK CAT" adlı öyküsündeki kediyi anlatacağım sizlere.

Gizliajans aslında absürd bir macera romanı olmanın ötesinde okuyucuyu bir solukta içine alan çok ilginç bir roman. Okuyucuyu şaşırtan ve bu şaşırmayla hikayenin bir parçası haline getiren bir roman. Alper Canıgüz bu romanında kara bir kediyi anlatıyor. Bir şirket sahibi olan Şeytan Bey isimli kediyi anlatıyor. Delici bakışlarıyla romandaki ana karakteri bile şaşırtan hatta korkutan bir kediyi anlatıyor. Tüm mirasın sahibi olan Şeytan Bey tam manasıyla asil duruşu ve delici bakışları ile patron edasına bürünmüş bir kedi olarak karşımıza çıkıyor. Şeytan bey 'in işe alması gelen insana huysuz davranmamasına bağlı anlayacağınız. Kokteyllerde, şirket partilerinde bile boy gösterir nitelikte bir kedi Şeytan Bey. Aslında bir günahın tasavvuru niteliğinde bu romanda. Sadece ütopik bir figürden ziyade içine düşülen ilginç durumun canlı bir karakteri...

İkinci olarak da Poe 'nun ilginç ve bir o kadar da insanın kanını donduran  korku ve macera türündeki  hikayesi var. Bu hikayede Poe okuyucuyu başlarda  kara kedi sevgisi olan daha doğrusu hayvan sevgisi olan adamın yıllar sonra alkolik olmasıyla içinden çıkılamayan buhranlarla sürüklenen hayat hikayesini anlatıyor. Acımasızca iple duvara astığı sevgili kedisinin ardından başına gelen hayret verici olayları, raslantılarla örülü bir kurguyla okuyucuya  anlatıyor. Bu hikayede konu olan kedi sahibine bağlı bir kedi olan Pluto'dur. Sahibinin buhranlı bir günü darağacına asılan bahtsız bir kedidir. Hikayede anlatıcı, evi yandığında duvarında beliren şeklin esasında ölen kedisi Pluto'ya çok benzemesiyle vicdan azabı ile örülü günler geçirir.

Kendini gün be gün alkole veren anlatıcı bir gün gittiği meyhanede Pluto'ya benzer bir kediyi görür ve evine götürür. Başlarda vicdanını rahatlatmaya çalışsa da karısının kediye olan düşkünlüğü onu kızdırmaya başlar. İkinci kedinin akıbeti ise Pluto 'ya benzemek üzeredir. Karısını, kediyi öldürmek isterken öldüren anlatıcının yaşadığı canavarlaşma durumu karısını mahzendeki duvara gömmesi ile daha da korkunç bir hal alır. Ancak hikayenin can alıcı kısmı ise eve gelen polislerin tesadüfi şekilde duvarı kazmalarıyla açığa çıkar. Çünkü tiz bir bebek çığlını andıran uğursuz sessizlik kedinin parlak bir gözündeki şeytani pırıltıyla olanları açığa çıkarır. Anlatıcı karısını duvara gömerken kara kediyi de gömmüştür..

Kedi karakterleri edebiyatta farklı türlere konu olmuşsa da anlatıya her zaman gizli bir derinlik katmıştır. Bazen tatlı hikayelerle bazense trajik yahut macera içerikli anlatılara konu olmuştur. Kara kediler pek çok vakit korku hikayelerine ya da gizli macera içerikli hikayelere konu olmuştur. Her ne şekilde olursa olsun edebiyatta karşımıza çıkan  kedi karakterleri her daim olay örgüsüne farklı bir derinlik katmaktadır ve de katmaya devam edecektir.

16 Ekim 2011 Pazar

Çanakkale kedileri - Armin T. Wegner

"...... Şimdi de sokakta kedilerin boğuk bağrışmaları başladı. Acıyla yakınan sesler, hırıltılı tonlarla gitgide çoğalıyor kabarıyor, tırmanıyor. Derken tam bir orkestraya dönüşüyor. Kah boynu bükük çocuk sızlanmaları gibi mahzun iç çekişleriyle yitip giden, kah delilerin kahkahaları gibi yükselen sesler havada çınlıyor. Yoksa kentin sakinleri kaçarken ruhlarını bu kedi bedenlerinde mi bıraktı? Temiz ve bakımlı tüyleriyle , sakin ve güvenli evlerin pencerelerinde, güzel kadınların kucaklarında yatmaya alışmış olan bu kedilerin, kendilerini nasıl ansızın, ıpıssız sokakların çökmüş damları altında, korkuya, soğuğa, yavaş yavaş açlıktan ölmeye terk edilmiş olarak bulduklarını, bu hayvancıkların üzerine çöken anlatılmaz sefaleti daha iyi kavrıyorum şimdi."

Yukarıdaki paragraf kitabın "Çanakkale'nin kedileri" bölümünden alınmış bir alıntıdır. Kitabın ruhunu bizi anlatan bu alıntı ile savaşların gözden kaçan kurbanları arasında olan hayvanlardan biri olan "kediler" anlatılıyor. Kitabın yazarı ise Çanakkale Savaşı sırasında sağlıkçı görevinde bulunuyordu. Alman yazar savaş esnasında gözlemlediklerini hikayeleştirdiği bu kitapta savaşın yıkıcı gücünü pek çok karakterin hayatlarından kesitler sunarak bize anlatıyor.

Kitabın hüzünlü öykülerinden biri olan Osman öyküsü ise çöllerde savaşan bu delikanlının hiç bilmediği topraklardaki trajik öyküsünü konu ediyor. Anasını, eşini, çocuğuna kavuşmak için çektikleri yazar bir Anadolu gencinin ağzından yalın bir üslupla anlatıyor. Osman'ın eve dönüşünde ise işlerin değiştiği görülüyor. Osman bir ayağını yitirmiş, biçare bir halde evinin kapısına vardığında eşinin kuzenine verildiğini öğreniyor. Anasının ise vefatını öğreniyor. Savaşta bir ayağını yitirmiş olan Osman için asıl savaş şimdi başlıyor aslında...

Savaşa bir çocuğun gözünden de bakıyor yazar. Hüseyin Oğlan adlı öyküsünde ise  bir Anadolu çocuğu olan Hüseyin'in hikayesi anlatılıyor. Zorluklara göğüs germiş "Çocuk Hüseyin"  bu kez Ömer Seyfettin öyküsü olarak değil Armin T. Wegner'in kaleminden anlatılıyor.

Yazarın "ANNEME" adlı mektubu ise kitabın en farklı bölümü belki de. Mektubun sonunda asker mektuplarının denetlenmesi sonucu sansür yüzünden el konulduğu yazılıyor. Yazarın geri çağrılmasına neden olan bu olay ile yazarın şark macerası bitiyor.

Biraz geçmişe farklı bir açıdan bakmak geliyorsa içinizden bu kitap sizi gerçekten farklı bir yolculuğa çıkaracak. Şimdiden tüm okuyuculara keyifli okumalar...

14 Ekim 2011 Cuma

UNCLE ANDY'S CATS BY JAMES WARHOLA

It all started with a little blue pussy cat named Hester. Then along came Sam , and it was love at first sight. All of a sudden there were lots of little Sams , who loved their tall and skinny house. They had fun stampeding through Uncle Andy's art studio and frolicking among his soup boxes. But eventually, when Andy counted twenty-five Sams, he had to wonder... could this be too many cats for one house ?

James Warhola's childhood memories of his famous artist uncle , Andy Warhol ,inspired this humorous story of his house  overrun with cats. Readers will pore over the illustrations trying to spot all twenty five Sams , one blue pussycat and some very clever mice.

Uncle Andy happened to be James Warhola's famous pop artist uncle , Andy Warhol. James and his large family often visited his uncle and grandmother. His childhood memeories of the mysterious Smas served as great inspiration for him to write and illustrate his own tall tale of how it all happened.

About author :

"James Warhola (born March 16, 1955) İs an American artist who has illustrated more than two dozen children's books since 1987.
He wrote and illustrated Uncle Andy's: A Faabbbulous Visit with Andy Warhol (Putnam, 2003) about his uncle. The book garnered much attention with a feature article in The New York Times and interviews on television and NPR.
Warhola, nephew of the artist Andy Warhol (who dropped the "a" from his last name early in his career), recounts his family's relationship with his famous uncle. Several times a year, he, his siblings, and his parents surprised Andy and his mother with a visit to their home in New York City. Warhol's house, always crammed with all kinds of things, including 25 cats, was a giant playground for the children. But the author's mother considered the place an untamed mess. To her "Gee, Andy, when you going to get rid of this stuff?" he countered, "Ohhh, no. This is art." And indeed, Warhola's text reiterates the theme that art is everywhere, a truth that his mother comes to realize in the end. The large watercolor illustrations usher readers into the New York City of the '60s, the streets crowded with tail-finned cars, the Automat and RKO Palace among the buildings lining the sidewalks, and a store window advertising pork chops for $.39 a pound. Boxes of Campbell's soup, paintings of Marilyn Monroe, Elvis, and other stars, and many other objects that eventually found their way into Warhol's art abound throughout his house, and a cutaway view of all five floors, with cats peeping out everywhere, will hold readers' interest. In spite of the artist's eccentricities, among them his wigs and his cats, the author's evident admiration for the man who invigorated his own artistic talent shines in this story." (http://en.wikipedia.org/wiki/James_Warhola)



9 Ekim 2011 Pazar

CATS CATS CATS BY ANDY WARHOL

Cat lovers and Andy Warhol fans rejoise! This delightful book - one of the first in a series - collects the pop artist's inimitable drawings of one of one of today's most popular icons: cats.

In the 1950s, before he made his famous paintings of soup cans, Marilyn, and Chairman Mao, Andy Warhol produced thousands of witty, whimsical drawings. This book, filled with drawings culled from the archives of the Andy Warhol Foundation for the Visual Arts, collects images of one of his favorite subjects - cats - in an irresistible small-format edition.

Here are sleeping kittens, regal felines, and a cat named Sam - all accompanied by playful quotations from Warhol's books and diaries, such as "The important thing is to infuse everything with as much drama as you can" and "As I always say, one's company, two's a crowd, three's a party." Beautiful and charming, this book will make a perfect gift for anyone who loves cats or Andy.


 

CATS ,CATS ,CATS. BY ANDY WARHOL


"THE IMPORTANT THING IS INFUSE EVERYTHING WITH AS MUCH DRAMA AS YOU CAN"

                                 "YOU HAVE TO BE WILLING TO GET HAPPY ABOUT NOTHING."

CATS, CATS, CATS BY ANDY WARHOL


                                     "PEOPLE WERE ALWAYS GETTING DRESSING UP"




         "IT'S NOT WHAT YOU ARE THAT COUNTS, IT'S WHAT THEY THINK YOU ARE."

7 Ekim 2011 Cuma

THOMASINA - PAUL GALLICO

Thomasina adeta bir tanrıça. Sanki evin sahibi. O kadar mağrur ve bir o kadar narin... Thomasina , veteriner MacDhui ve biricik kızı Mary Ruadh ile beraber yaşıyor. Kitapta Thomasina'nın ağzından evde yaşayanları , evin nasıl bir yer olduğunu , Thomasina'nın sevdiği ne varsa Thomasina'nın anlattığı şekilde öğreniyoruz. Thomasina Mary Ruadh'ın yanından hiç mi hiç ayırmadığı ablası, annesi, kardeşi, arkadaşı, pisisi, can yoldaşı.. Daima onu kucağında taşıdığı harika pisisi. Ancak Thomasina bu kucakta dolaştırılma ritüellerinden pek hoşlanmasa da sahibine kendinin de anlam veremediği derin bir sevgi ile bağlı..Annesini küçücükken kaybeden Mary için harikulade bir pisi..

Thomasina ise bu derin ve büyük ilgiden memnun. Evde yapmayı sevdiği pek çok şey var aslında. Ancak en sevdiği şey çekmecelerin içine saklanıp kokladığı lavanta kokusu..En keyiflendiği zamanlar lavanta kokularına sarılıp sarmalanmak. Thomasina kitabın bir bölümünde bize kokuların asla unutulmayacağını söylüyor..
Evin babası ise veteriner bay MacDhui. Kızıl sakallı bir veteriner. Veteriner olmak yerine doktor olmayı istemiş biri. Mutsuz. Hayattaki tek varlığı ise biricik kızı.. Kasabada ölüme yakın ne kadar hayvan varsa kloroformla uyutan sert mi sert bir veteriner. Kasabalının fena halde korktuğu biri. Aynı zamanda Thomasina'nın da korktuğu biri. Evcil hayvanları sevmeyen ve bunu Thomasina'ya da hissettirmeyi başaran biri.

Mary Ruadh ise sevimli kızıl saçlı bir çocuk. Hayattaki neşe kaynağı ise Thomasina. Yanında asla ayırmadığı, annesizliğini, yalnızlığını ona unutturan kedisi Thomasina onun her şeyi. Thomasina kitap boyunca bize onları tanıtıyor, kendini anlatıyor..

Her şeyin sıradan ilerlediği bir günde Thomasina hastalanıyor, göremiyor. Mary Ruadh ise sevgili pisisini babası iyi edeceğini umarak Thomasina'yı babasının kilniğine götürüyor. Babası ise tam aksine Thomasina'yı kloroformla uyutmanın daha iyi olacağını söylüyor. Hatta onu detaylı olarak  kontrol bile etmiyor. Mary Ruadh ise karşı çıkıyor, haykırıyor, ağlıyor.. Ama nafile... Thomasina kendi ağzından  uyutuluşunu, ölümü anlatıyor biz okuyucuya. Ölmek istemediğini anlatıyor..

Mary küçük yaşında bu travmayı kaldıramıyor. Kedisini çöpte uyutulmuş vaziyette de görünce onu oradan götürüyor. Yolda onu gören arkadaşlarıyla beraber Thomasina için en ilginç cenaze törenini hazırlıyorlar. Yas giysileri ile kasabayı turluyorlar. Mary hayatının en trajik gününü geçiriyor. Yaşama sevinci de veteriner odasının soğukluğunda uyutulup yok ediliyor. Ormanda Thomasina son kez uğurlanırken aynı zamanda baba figürü ve yaşama sevinci Thomasina ile derin bir uykuya teslim oluyor.

Artık küçük kız için zor günler başlıyor. Annesiz bir çocuğun yalnızlığını unutturan, hayatını anlamlı kılan  ne varsa o gün sonsuz bir uykuya dalıyor. Yemiyor , içmiyor, konuşmuyor..Babası ise gün geçtikçe ne yaptığının ayrımına varıyor. Gün be gün ellerinden kayan kızı için çareler arıyor..

"Thomasina" her ne kadar bir kedinin anlatısı şeklinde ilerliyor olsa da içinde pek çok konuyu barındıran sürükleyici bir roman. Bir kedinin gözünden dünyayı görmeyi arzulayanlar için eşsiz bir anlatı. Kitabın ilerleyişi ve dili fantastik bir büyüyle okuyucuyu sarıyor. Kitabın ilginç kurgusu ile okuyucuyu tesiri altına alıyor.Olay örgüsü ve kişi analiziyle kahramanların iç dünyasını gözler önüne seriyor. Şaşırtıcı finali ile okuyucuyu sersemletiyor.Şimdiden herkese keyifli okumalar...



29 Eylül 2011 Perşembe

Başka Kediler

KÖLELER

Başlangıçta, Tanrı kediyi kendi suretinde yarattı. Ve bunun iyi olduğunu gördü. İyiydi de. Ama kedi tembeldi. Hiçbir şey yapmak istemiyordu. Bu yüzden de daha sonra, birkaç binyıl sonra, Tanrı insanı yarattı. Sırf kediye hizmet etsin, sonsuza kadar kölesi olsun diye. Kediye kayıtsızlık ve sezgi vermişti; insana da kuruntuyu, eliyle iş yapma yeteneğini ve çalışma tutkusunu verdi. İnsan doyasıya kaptırdı buna kendini. Yüzyıllar boyunca, icat, üretim ve yoğun tüketim üzerine temellenen bir uygarlık kurdu. Tek ve gizli bir amacı olan bir uygarlıktı bu: Kediye huzur, barınak ve yemek sunmak. İnsan milyonlarca gereksiz, genellikle saçma sapan nesne icat ederken, tek amacı kedinin rahatı için elzem birkaç nesne üretmekti: radyatör, minder, çanak, talaş kutusu, Breton balıkçı, halı, döşemelik kumaş, hasır sepet; bir de belki radyo, kediler müzik sevdiği için. Ama bunların hiçbirinin farkında değildir insanlar. Çok yaşasınlar. Şükranla anılsınlar. Öyle anıldıklarını sanırlar da. Hayırlısı neyse odur, kedilerin kusursuz dünyasında. (Jacques Sternberg)

Kitap 2003 yılında yazarın İtalya yolculuğu esnasında yapılmış suluboya resimlerden oluşan bir kitap. Kitabın kimi yerlerinde patates baskısı tekniği tadında ikiz kediler mevcut. Resimlerin yüzde yüz büyütülmesiyle kitaplaştırılmış olduğundan resimlerdeki detaylar rahatlıkla yakalanabiliyor. 2006 yılında Metis yayınları tarafından basılmış bu kitap Selçuk Demirel imzasını taşıyor.  Tüm kedi severlerin yüzünde gülümseme bırakacak keyifli çizimlere sahip bir kitap. 

25 Eylül 2011 Pazar

ATATÜRK VE KÖPEĞİ FOKS'UN HİKAYESİ

Atamızın hayvan sevgisi yakınları tarafından her anlatıda geçmektedir.Atlara olan sevgisi ,beslediği güvercinleri ve güvercinler uçarken onları keyifle seyredişi yakınları tarafından anlatılmaktadır. Beslediği köpekler ise pek çok fotoğrafta geçmektedir esasında.. Atatürk 'ün son köpeğinin ismi "foks"'tur. Foks uzun müddet cumhurbaşkanı köpeği olarak köşkte kendi cinslerine pek kısmet olmayan rahat bir yaşantıya sahip olmuştur. Can Dündar 'ın "Mustafa Kemal Aramızda" adlı kitabında bir hatıradan alıntı geçer.
" Atatürk'ün son köpeğinin adı "Foks" tur.Foks bilardo oynarken masanın üzerine çıkar,bilyeleri yuvarlayıp oynar. Atatürk bu şımarıklığa gülerdi. Bereket yalnız misafirleri ısırmazdı. Pek sert bir köpekti. Eski köşkte vilayetimizden birine tayin olan zat resmi ziyarete gelir. Foks ise çalışma odasında yatmaktadır. Atatürk'ün masasının başında.. Vali Babıali protokolünden geldiğinden birdenbire yarı beline kadar eğilip "yerden" denilen Osmanlı selamı verir. Cumhuriyet devri göreneklerinde yetişen Foks ise bu ani hareketi görünce bir fenalık yaptığını sanarak fırlayıp adamcağızı ısırır. Ne olduğunu ne yapacağını şaşıran vali ise yere düşer ayakları havaya kalkar. Biz gülüyorduk , ama Atatürk pek sıkılıyordu.Benim bulunmadığım bir gece de mecliste konuşmalar olurken Foks, çok defa yaptığı gibi masanın altına girer. Isırmadığını bildiğimizden ayaklarımızın altında dolaşmasından huylanmazdık.O gece rahmetli Reşit Galip'in iskemlesi yanına gelir ve oynarken paçasını yırtar. Atatürk bundan da üzülerek, dostuna hemen kendi terzisinden şahsi hesabına bir esvap ısmarlamasını rica eder.
Bu vak'adan sonra eskice esvaplarını giyerek davete gelenler ve Foks masanın altına geldikçe paçalarını ona uzatanlar çok olmuştu. Fakat Foks ondan sonra efendisini masrafa sokmadı. Ama gitgide şımarıklığı arttırdı. Doğrusu biz de sinirlenmeye başlamıştık.Nihayet bir akşam geldiğimizde Atatürk 'ün elini sarılı bulduk : Efendisini ısırmıştı.Köpeği alıp çiftliğe götürmüşler , kontrol altına almışlar. Yakınları bir olarak ve sahibini ısıran köpekten artık hayır kalmadığına inandırarak öldürülmesi için müsaade alabilmişlerdi. Çiftlik müdürü Foks'un derisini dondurup müze camekanına koymuştu.
Bir gün Atatürk gezmeye gittiğinde müdür kendisini davet eder, derisi ot dolu donuk cam gözlü köpeğini gösterir. Atatürk büyük bir gönül acısı ile başını çevirerek :
- Onu ben severdim. Böyle görmek istemem, kaldırınız onu.. der. Yanılmıyorsam , ertesi gün foks'u çiftliğin bir köşesine gömmüşlerdi."   ( Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş A.Ş. 1984 S. 561-562.)






23 Eylül 2011 Cuma

KEDİLERE DAİR DORIS LESSING

Doris Lessing "Kedilere Dair" adlı kitabında çocukluğundan itibaren hayatına giren kedileri anlatıyor. Kedilerinin kendine has karakter yapılarını eğlenceli ve bir o kadar da iyi bir analizci olarak okuyuculara aktarıyor. Kedilerin türlü türlü halleri tüm gerçekçiliğiyle okuyucuyla beraber inceleniyor. Hayatını geçirdiği her evde bir şekilde karşısına çıkmış türlü kişilikteki kedi dostlarını ayrı ayrı anlatıyor. Hayranlığını gizleyemiyor tabii..


Lessing bu anlatı türündeki kitabında kedilerin gerçekçi dünyalarından kesitler sunuyor biz okuyucularına ve de en güzeli bizi kediler dünyasında hoş bir gezintiye çıkarıyor. Kitap metis yayınları tarafından basılmıştır.143 sayfadır.Kitap üç bölüme ayrılmıştır ; özellikle kediler,hayatta kalan rufus ve El Magnifico'nun yaşlılığı..


Kitabın ilk bölümü olan "özellikle kediler" bölümünde yazarın hayatına giren hayranlık uyandırıcı dişi  kedisi göze çarpıyor. Ne kedi ama.. En etkileyici kedisi kitaptaki anlatıya göre kendinin mağrurca farkında olan ve güzelliğinden ve asaletinden asla ödün vermeyen sanki hep içindeki kameraya göre poz veren yapmacık duruşu ile hayranlarını arayan kedisi.. Kendini daima gösteren,kendine has özelliği olan kediler... Çiftlik evlerinde beraber büyüdüğü kediler...


Kitabın ikinci bölümünde ise hırpani bir sarman kedi olan Rufus'u anlatıyor. Sokakta pejmürde halde bulduğu ve sahibi tarafından sokağa atılmış hastalıklı bir kedidir. Rufus bu yüzden sarsak, korunmaya ihtiyaç duyan bir kedidir. Ama her şeyden öte bu kedi sabırlı ve olayları zekice hesaplama yetisine sahip bir kedidir. Ancak aldatılmış ve güven duygusu zedeli olduğundan sevemeyen bir kedidir...Yazar o kedinin çaresizliğinden oluşan suçluluğu içinde duyumsuyor..


Kitabın son bölümünde ise "El Magnifico" anlatılıyor.. Cinsi olmayan bilindik bir sokak kedisi olmasına karşın göz kamaştırıcı siyah-beyaz desenlere sahip adı gibi muhteşem bir kedidir. Omzunda  kemiğinde bulunan kanserle artık üç ayaklı bir kedi olarak yaşamını devam ettirmek zorunda olan kocaman yakışıklı bir kedinin hikayesi anlatılmaktadır. Kedinin yalnızlığı ve rüyaları ve yaşadıkları bu anlatıda irdeleniyor. Yazar; bir kedinin özüne erişebilmeyi kendi bakış açısından biz okuyucuya hissettiriyor. 


Şimdiden herkese keyifli okumalar..

Posted by Picasa

18 Eylül 2011 Pazar

Eylül ayında bir pisi

Sonbaharda kedi olmak. İşte sonbaharın kendine has ruhunda bir kedi sevimliliğini barındırır. Ağaçtan düşen her bir yaprağın, havada oluşan o kendine has eylül kokusunu hissettirir.
Türlü renklerle bezeli yaprakların arasında uzanan bir pati sonbaharın kendine has devinimine apayrı bir hoşluk katar. Ayrıntılarda bir olmanın güzelliğini teninde duyumsamak gibidir... Bir eylül gününde yaprakların arasında keyifle oynayan bir kediyi seyretmek gibisi yoktur. Uysal ve mağrur bir bakışla dünyayı algılamaktadır kendi algı sınırlarında.... Zamansız olan her şeyde bizi bekleyen korkuların aksine bir dinginlik gözlenir bir anlık bakışında. Pisi bakar, patisini sallar, mırıldar...





Sonbahar bir mevsime aitse eylül ayı da kendi içinde bir mevsime aittir. Kedilerse kendi kendilerine.. Pisicanların parklarda yapraklara gömülüp gelen geçene  bakışı ise seyretmeye değerdir. Huzurlu. Kalamış Parkında bir ikindi vakti yaprakların arasından size bakan pisi eylül ayının gelişini anlatır size. Mırr mırr mırr ..

Kedi Karikatürleri






Mısır Uygarlığında Kediler


Mısırlılar, Yunanlılar gibi doğa güçleriyle özdeşleşen tanrı ve tanrıçalar sisteminden geldiler. Tanrıları arkalarına alan kralların her zaman kral olmaktan öte bir ayrıcalıkları vardı. Bu üstünlükleri krallara, önce yarı-tanrı, daha sonra da tanrı kral -firavun- olma özelliğini de getirdi. Kedilerin firavunla ilgisi ise; kedilerin tarihe ve mitolojiye konu olmalarının tek nedeni fare ve haşare yakalamalarındaki hünerleri değil. Bütün kediler firavunun olduğu için kediyi incitmek ya da öldürmek çok büyük suç sayılırdı. Kedi öldürenlerse idam edilirdi. Ev yansa önce kedi kurtarılırdı; çünkü insanlar sadece insandı, ama kediler firavunlar gibi yarı-tanrıydılar.

 Kedi eceliyle öldüğünde öteki dünyada birlikte olabilmek için hemen mumyalanırdı. Öykülere, efsanelere konu olan kediler, Tanrılık katına çıkartıldı. Nil vadisinin insanları kediyi, neşe ve müziğin, güzel şarkıların, kıvrak dansların temsilcisi kedi kafalı tanrıça Bastet (Bast) ile özdeşleştirdiler. İnanışa göre, kedi miyavladıkça evin içi tanrıçanın insanlara hediyesi sayılan neşeyle dolarmış.. 

Kedi tanrıça Bastet, dişiliğin simgesiydi. Bir tarihçi, "kedi tanrıça, garip bakışı, çekik gözleri, kıvrak beli, soylu duruşu ve hayvani hayasızlığıyla, her mısırlı kadının aklını karıştıran ve benzemek istediği bir yaratıktı,"diye yazıyor. Bir başka tarihçi de, "kadınlar günümüzün vamp kadını gibi, kedinin yürüyüşüyle salınarak yürüyebilmek için çok uğraşırlardı" demektedir

Kediyi kutsallaştıran Mısırlılar, yaşamdan sonraki hayatta tekrar beraber olabilmek için kedileri de mumyalamışlar. Yapılan kazılarda birçok kedi mumyasına rastlandı. Ayrıca, kedilerin hayranlık uyandıracak güzellikte heykelleri bulundu.