5 Nisan 2012 Perşembe

BÜLENT ORTAÇGİL'İ VE KEDİLERİ SEVME SEBEBİ


Öykü anlatır gibi ya da bir fotoğraf karesinde kendimizi buldurur ortaçgil. Sözler bazen öylesi iyi gelir. Düğümlerimizi çözdürür. Başka başka yerlerde buluveririz kendimizi. Kilitli yüreklerimizi bir anlığına açtırır. Hiç sevmemiş insancıklara üzülen “mavi kuş” gibi ortaçgil dinlememiş insanlara üzülürüz.

Kedilerin dünyasından bir karakter seçeriz kendimize. Büyük kediler, küçük kediler, çok da büyük olmayan kediler. “kediler”. Kendimizi bir kedi dünyasında buluruz. Bu dünya ütopik değildir aslında bilindik dünyadır.
Yalnızlığa dem vururuz. Kimsesiz değil insansız oluşumuz devreye girer daha çok. Kocaman şehirlerde ötekileşmiş yalnızlığımızla baş başa kalırız. Bazen şaşırsak da “sakın şaşırma” der ortaçgil. Akşam esintisinde bir kekik kokusunu anımsatan sesiyle anlatır. Şaşırmayız. Çay sıcaklığı ve ekmek doygunluğu basitliğinde yaşarız yaşamlarımızı.

Aynı zincirin başka bir halkası oluşumuz da bundandır.

İçimizde yanan küçük” mum” hala yanıyor mu? Diye sorarız.

Genelde o mum içimizdeki başka başka duygular olsa bile ortaçgil’i bir kez sevmiş biri için hala yanan bir “mum”’dur. Bazen neden bu denli anlam yüklüyorum diye soruyorum. Yaşananların adını koymanın gereksiz olduğuna varıyorum. Hissettiklerimle seviyorum. Kelime cambazlığını seviyorum. Acıtan ayrıntıların berisinde kalarak köhne’de çay bardağı sıcaklığını duyumsar gibi seviyorum. Küçük parçalara bölüp ayıklayarak seviyorum. Suyla karıştırıyorum. Onları demleyip tortularından ayrılmasını bekleyerek seviyorum. Başka başka  hissetmek için belki. Bilmiyorum.

Kedileri de o naiflikte seviyorum. Halimden memnunum. Karşılıksız sevildiğini bilen kedi rahatlamışlığı gibi.. Bakışlardaki mağrurluksa; müthiş. "Büyük kedi mi yoksa küçük kedi mi?" olmalıyım bilmiyorum. Her halükarda bir kediyim. İşte bunu biliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder