29 Eylül 2011 Perşembe

Başka Kediler

KÖLELER

Başlangıçta, Tanrı kediyi kendi suretinde yarattı. Ve bunun iyi olduğunu gördü. İyiydi de. Ama kedi tembeldi. Hiçbir şey yapmak istemiyordu. Bu yüzden de daha sonra, birkaç binyıl sonra, Tanrı insanı yarattı. Sırf kediye hizmet etsin, sonsuza kadar kölesi olsun diye. Kediye kayıtsızlık ve sezgi vermişti; insana da kuruntuyu, eliyle iş yapma yeteneğini ve çalışma tutkusunu verdi. İnsan doyasıya kaptırdı buna kendini. Yüzyıllar boyunca, icat, üretim ve yoğun tüketim üzerine temellenen bir uygarlık kurdu. Tek ve gizli bir amacı olan bir uygarlıktı bu: Kediye huzur, barınak ve yemek sunmak. İnsan milyonlarca gereksiz, genellikle saçma sapan nesne icat ederken, tek amacı kedinin rahatı için elzem birkaç nesne üretmekti: radyatör, minder, çanak, talaş kutusu, Breton balıkçı, halı, döşemelik kumaş, hasır sepet; bir de belki radyo, kediler müzik sevdiği için. Ama bunların hiçbirinin farkında değildir insanlar. Çok yaşasınlar. Şükranla anılsınlar. Öyle anıldıklarını sanırlar da. Hayırlısı neyse odur, kedilerin kusursuz dünyasında. (Jacques Sternberg)

Kitap 2003 yılında yazarın İtalya yolculuğu esnasında yapılmış suluboya resimlerden oluşan bir kitap. Kitabın kimi yerlerinde patates baskısı tekniği tadında ikiz kediler mevcut. Resimlerin yüzde yüz büyütülmesiyle kitaplaştırılmış olduğundan resimlerdeki detaylar rahatlıkla yakalanabiliyor. 2006 yılında Metis yayınları tarafından basılmış bu kitap Selçuk Demirel imzasını taşıyor.  Tüm kedi severlerin yüzünde gülümseme bırakacak keyifli çizimlere sahip bir kitap. 

25 Eylül 2011 Pazar

ATATÜRK VE KÖPEĞİ FOKS'UN HİKAYESİ

Atamızın hayvan sevgisi yakınları tarafından her anlatıda geçmektedir.Atlara olan sevgisi ,beslediği güvercinleri ve güvercinler uçarken onları keyifle seyredişi yakınları tarafından anlatılmaktadır. Beslediği köpekler ise pek çok fotoğrafta geçmektedir esasında.. Atatürk 'ün son köpeğinin ismi "foks"'tur. Foks uzun müddet cumhurbaşkanı köpeği olarak köşkte kendi cinslerine pek kısmet olmayan rahat bir yaşantıya sahip olmuştur. Can Dündar 'ın "Mustafa Kemal Aramızda" adlı kitabında bir hatıradan alıntı geçer.
" Atatürk'ün son köpeğinin adı "Foks" tur.Foks bilardo oynarken masanın üzerine çıkar,bilyeleri yuvarlayıp oynar. Atatürk bu şımarıklığa gülerdi. Bereket yalnız misafirleri ısırmazdı. Pek sert bir köpekti. Eski köşkte vilayetimizden birine tayin olan zat resmi ziyarete gelir. Foks ise çalışma odasında yatmaktadır. Atatürk'ün masasının başında.. Vali Babıali protokolünden geldiğinden birdenbire yarı beline kadar eğilip "yerden" denilen Osmanlı selamı verir. Cumhuriyet devri göreneklerinde yetişen Foks ise bu ani hareketi görünce bir fenalık yaptığını sanarak fırlayıp adamcağızı ısırır. Ne olduğunu ne yapacağını şaşıran vali ise yere düşer ayakları havaya kalkar. Biz gülüyorduk , ama Atatürk pek sıkılıyordu.Benim bulunmadığım bir gece de mecliste konuşmalar olurken Foks, çok defa yaptığı gibi masanın altına girer. Isırmadığını bildiğimizden ayaklarımızın altında dolaşmasından huylanmazdık.O gece rahmetli Reşit Galip'in iskemlesi yanına gelir ve oynarken paçasını yırtar. Atatürk bundan da üzülerek, dostuna hemen kendi terzisinden şahsi hesabına bir esvap ısmarlamasını rica eder.
Bu vak'adan sonra eskice esvaplarını giyerek davete gelenler ve Foks masanın altına geldikçe paçalarını ona uzatanlar çok olmuştu. Fakat Foks ondan sonra efendisini masrafa sokmadı. Ama gitgide şımarıklığı arttırdı. Doğrusu biz de sinirlenmeye başlamıştık.Nihayet bir akşam geldiğimizde Atatürk 'ün elini sarılı bulduk : Efendisini ısırmıştı.Köpeği alıp çiftliğe götürmüşler , kontrol altına almışlar. Yakınları bir olarak ve sahibini ısıran köpekten artık hayır kalmadığına inandırarak öldürülmesi için müsaade alabilmişlerdi. Çiftlik müdürü Foks'un derisini dondurup müze camekanına koymuştu.
Bir gün Atatürk gezmeye gittiğinde müdür kendisini davet eder, derisi ot dolu donuk cam gözlü köpeğini gösterir. Atatürk büyük bir gönül acısı ile başını çevirerek :
- Onu ben severdim. Böyle görmek istemem, kaldırınız onu.. der. Yanılmıyorsam , ertesi gün foks'u çiftliğin bir köşesine gömmüşlerdi."   ( Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş A.Ş. 1984 S. 561-562.)






23 Eylül 2011 Cuma

KEDİLERE DAİR DORIS LESSING

Doris Lessing "Kedilere Dair" adlı kitabında çocukluğundan itibaren hayatına giren kedileri anlatıyor. Kedilerinin kendine has karakter yapılarını eğlenceli ve bir o kadar da iyi bir analizci olarak okuyuculara aktarıyor. Kedilerin türlü türlü halleri tüm gerçekçiliğiyle okuyucuyla beraber inceleniyor. Hayatını geçirdiği her evde bir şekilde karşısına çıkmış türlü kişilikteki kedi dostlarını ayrı ayrı anlatıyor. Hayranlığını gizleyemiyor tabii..


Lessing bu anlatı türündeki kitabında kedilerin gerçekçi dünyalarından kesitler sunuyor biz okuyucularına ve de en güzeli bizi kediler dünyasında hoş bir gezintiye çıkarıyor. Kitap metis yayınları tarafından basılmıştır.143 sayfadır.Kitap üç bölüme ayrılmıştır ; özellikle kediler,hayatta kalan rufus ve El Magnifico'nun yaşlılığı..


Kitabın ilk bölümü olan "özellikle kediler" bölümünde yazarın hayatına giren hayranlık uyandırıcı dişi  kedisi göze çarpıyor. Ne kedi ama.. En etkileyici kedisi kitaptaki anlatıya göre kendinin mağrurca farkında olan ve güzelliğinden ve asaletinden asla ödün vermeyen sanki hep içindeki kameraya göre poz veren yapmacık duruşu ile hayranlarını arayan kedisi.. Kendini daima gösteren,kendine has özelliği olan kediler... Çiftlik evlerinde beraber büyüdüğü kediler...


Kitabın ikinci bölümünde ise hırpani bir sarman kedi olan Rufus'u anlatıyor. Sokakta pejmürde halde bulduğu ve sahibi tarafından sokağa atılmış hastalıklı bir kedidir. Rufus bu yüzden sarsak, korunmaya ihtiyaç duyan bir kedidir. Ama her şeyden öte bu kedi sabırlı ve olayları zekice hesaplama yetisine sahip bir kedidir. Ancak aldatılmış ve güven duygusu zedeli olduğundan sevemeyen bir kedidir...Yazar o kedinin çaresizliğinden oluşan suçluluğu içinde duyumsuyor..


Kitabın son bölümünde ise "El Magnifico" anlatılıyor.. Cinsi olmayan bilindik bir sokak kedisi olmasına karşın göz kamaştırıcı siyah-beyaz desenlere sahip adı gibi muhteşem bir kedidir. Omzunda  kemiğinde bulunan kanserle artık üç ayaklı bir kedi olarak yaşamını devam ettirmek zorunda olan kocaman yakışıklı bir kedinin hikayesi anlatılmaktadır. Kedinin yalnızlığı ve rüyaları ve yaşadıkları bu anlatıda irdeleniyor. Yazar; bir kedinin özüne erişebilmeyi kendi bakış açısından biz okuyucuya hissettiriyor. 


Şimdiden herkese keyifli okumalar..

Posted by Picasa

18 Eylül 2011 Pazar

Eylül ayında bir pisi

Sonbaharda kedi olmak. İşte sonbaharın kendine has ruhunda bir kedi sevimliliğini barındırır. Ağaçtan düşen her bir yaprağın, havada oluşan o kendine has eylül kokusunu hissettirir.
Türlü renklerle bezeli yaprakların arasında uzanan bir pati sonbaharın kendine has devinimine apayrı bir hoşluk katar. Ayrıntılarda bir olmanın güzelliğini teninde duyumsamak gibidir... Bir eylül gününde yaprakların arasında keyifle oynayan bir kediyi seyretmek gibisi yoktur. Uysal ve mağrur bir bakışla dünyayı algılamaktadır kendi algı sınırlarında.... Zamansız olan her şeyde bizi bekleyen korkuların aksine bir dinginlik gözlenir bir anlık bakışında. Pisi bakar, patisini sallar, mırıldar...





Sonbahar bir mevsime aitse eylül ayı da kendi içinde bir mevsime aittir. Kedilerse kendi kendilerine.. Pisicanların parklarda yapraklara gömülüp gelen geçene  bakışı ise seyretmeye değerdir. Huzurlu. Kalamış Parkında bir ikindi vakti yaprakların arasından size bakan pisi eylül ayının gelişini anlatır size. Mırr mırr mırr ..

Kedi Karikatürleri






Mısır Uygarlığında Kediler


Mısırlılar, Yunanlılar gibi doğa güçleriyle özdeşleşen tanrı ve tanrıçalar sisteminden geldiler. Tanrıları arkalarına alan kralların her zaman kral olmaktan öte bir ayrıcalıkları vardı. Bu üstünlükleri krallara, önce yarı-tanrı, daha sonra da tanrı kral -firavun- olma özelliğini de getirdi. Kedilerin firavunla ilgisi ise; kedilerin tarihe ve mitolojiye konu olmalarının tek nedeni fare ve haşare yakalamalarındaki hünerleri değil. Bütün kediler firavunun olduğu için kediyi incitmek ya da öldürmek çok büyük suç sayılırdı. Kedi öldürenlerse idam edilirdi. Ev yansa önce kedi kurtarılırdı; çünkü insanlar sadece insandı, ama kediler firavunlar gibi yarı-tanrıydılar.

 Kedi eceliyle öldüğünde öteki dünyada birlikte olabilmek için hemen mumyalanırdı. Öykülere, efsanelere konu olan kediler, Tanrılık katına çıkartıldı. Nil vadisinin insanları kediyi, neşe ve müziğin, güzel şarkıların, kıvrak dansların temsilcisi kedi kafalı tanrıça Bastet (Bast) ile özdeşleştirdiler. İnanışa göre, kedi miyavladıkça evin içi tanrıçanın insanlara hediyesi sayılan neşeyle dolarmış.. 

Kedi tanrıça Bastet, dişiliğin simgesiydi. Bir tarihçi, "kedi tanrıça, garip bakışı, çekik gözleri, kıvrak beli, soylu duruşu ve hayvani hayasızlığıyla, her mısırlı kadının aklını karıştıran ve benzemek istediği bir yaratıktı,"diye yazıyor. Bir başka tarihçi de, "kadınlar günümüzün vamp kadını gibi, kedinin yürüyüşüyle salınarak yürüyebilmek için çok uğraşırlardı" demektedir

Kediyi kutsallaştıran Mısırlılar, yaşamdan sonraki hayatta tekrar beraber olabilmek için kedileri de mumyalamışlar. Yapılan kazılarda birçok kedi mumyasına rastlandı. Ayrıca, kedilerin hayranlık uyandıracak güzellikte heykelleri bulundu. 




kedi düşüşü








İnanılmaz asil duruş. Kedi yürüyüşü. Kedi bakışı. Kediyle özdeşleşmiş ne varsa... Beni etkileyen bir diğer durum ise serbest düşüşteki marifetleridir. İnanılmaz bir görsellik bulunur. Kedilerin dört ayak üzerine düşmesine katkıda bulunan biyolojik doğrulma refleksleri onları havada attıkları hızlı taklayla yere güvenli düşmelerini sağlıyor. Parmakları açık,bacakları gergin,sırtları kambur halde yere doğru havada akrobatik hareketler yaparak süzülürler. Her düşüşte farklı hareketleri ve o hareketlerin kendi içinde bir kişilik göstergesi vardır. Dört ayak üzerine düşmek o kadar da kolay değil elbet.

kedi bıyığı


Kedilerin bugüne dek naçizane çözebildiğim benim için apayrı yere sahip olan karşılıksız sevgileri. Kedilere sevgiyle yaklaşınca size  içtenlikle karşılıksız bir sevgi gösteren varlıklar olmaları...


Kediler bizim algımızda göremezler enerji olarak algılarlar her şeyi. Dengelerini de bıyıklarıyla sağlarlar. Bunu duyduğumda inanılmaz şaşırmıştım. Bıyıkları kediler için yaşamsal nitelikte. Ama her şartta  benim için süt içtikten sonra oynattıkları, beğendikleri mamalarını yedikten sonra oynattıkları sevimli mi sevimli kedi bıyıkları karşı konulmazdır. Bıyıkları bir kedinin çevreyi algılamasında ve çevreyle olan dengesini algılamasında müthiş öneme sahip. Bu konuyu  bilimsel bir çerçevede  irdelediğimizde;
 Kedi bıyığı (ya da latince adıyla vibrissae) kalın kedi tüyünden iki üç kat kalındır. Burun bölgesinde üst dudağın yanlarından çıkan bıyıklar yine kedi tüyüne kıyasla üç kat daha derine gömülüdürler. Kökleri sinir sistemi ile ilinti halindedir. Bıyıklar tarafından algılanan bir hareket hemen köklerden sinirlere ve oradan beyine iletilerek alınacak hareket konusunda bilgilendirme ve uyarı işlevi görür. İşte o yüzden kesilmemelidir. Bıyıkların işlevi kediler için müthiş bir öneme sahiptir.

mırr mırr zzzz




Müzikallerde özellikle "cats" müzikalindeki kedi algısı ve o müzikaldeki "memory" adlı şarkının her dinleyişimdeki etkisini yadsıyamam herhalde..





 İlk sevimli hediyem de çok sevdiğim birinden bir müzik kutusuydu. cats müzikalinden "memory" şarkısının tatlı melodisiydi. Arada açıp açıp dinlediğim geceleri uykumu getiren beni yeri geldiğinde mırr mırr uykulu dünyama döndüren o tatlı melodi. Zaten kedilerin tatlı tatlı mırıldamaları bilindik bir ninni değil midir?  Her okşayışta çıkardıkları mırıldamalar rahatlatmaz mı ki bizi?



fosforlu yeşil tekirler


Kediler bizim göremediğimiz algıda görürler dünyayı. İşte bu yüzden yayılan enerjiden dünyayı algılarlar ve gördüklerinin ötesinde bir  görüşleri vardır. Bazen imrenirim  yanımıza yaklaştıklarında aslında bizim nasıl biri olduğumuzun ayrımına bu sayede varırlar. Sırnaşmaları da iyiye işarettir. Eğer kedilerin dilinden az da olsa anlayabilseydik analiz yeteneğimiz ne denli gelişirdi kim bilir. Küçükken hep kedi kılığına girmek istemişimdir. Kıyafet balolarında yahut bir okuma bayramında... Belki de "catwoman" karakterinden ötürüydü bu arzum.

Aslında bu kedi haline dönme arzumuz asla yadsıyamayacağımız genetik şifremizdeki benzerlikten kaynaklı. Kediyi kedi yapan her genom aslında insanların genetik yapısına çok yakın. Çeşitli araştırmalarda da bu nedenin kökenine inerek hastalık tedavilerinde özellikle genetik boyutta incelenmekte. Kedilerdeki hastalıkların insanlarda da benzer özellikte  olması araştırılası bir konumda.İşin bilimsel boyutu gerçekten şaşırtıcı.. DNA'ları çözümlendiğinde bu benzerlik daha da şaşırtıcı bir halde kendini belli ediyor. En son fosforlu kediler sayesinde AIDS araştırmalarında  fosforlu proteinler (GFP proteinleri) kullanılıyor. Bu sayede  AIDS tedavisinde çeşitli araştırmalar yapılmakta.artık  "yeşil tekirler" araştırılası konular arasında.




kedi portreleri





mutluluğa kedisel bakış







Büyük bir kedi, kuyruğuyla oynayan küçük bir kediye sormuş:
"Neden kuyruğunu kovalıyorsun?"

Yavru kedi yanıt vermiş:
"Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim. Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladıgımda mutluluğa kavuşacagım."

Bunun üzerine yaşlı kedi şöyle demiş:
"Gençken ben de mutluluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu farkettim; ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi yoluma gitsem hep peşimden geliyor."

17 Eylül 2011 Cumartesi

KEDİLER

Kedi deyince aklıma direkt o tatlı halleri gelir. Asla sahibi olmayışım gelir bir de aklıma..Mağrur tavırları, kendi içlerinde barındırdığı asil tavırları belki beni onlara bağlar. sokağın bir köşesinde ansızın karşınıza çıktığında gülümsetir sizi. Aslında çoğu yalnızlar için daimi can yoldaşıdır. Kişilikli yaratıklardır onlar ne de olsa. Bir sokak kedisi size pek çok şey anlatabilir o mağrur tavırlarıyla. Önce koklar, inceler,etrafını gezer,tanır sonra yer ne yiyecekse. Seçicidirler. Kedigillerin ise en görkemlisi aslandır. Kükremesiyle bir rock grubuna taş çıkarabilir bir kükremeyle o sınırlar içinde bir hakimiyet kurar. İhtiyaç duymaz öyle elektronik zımbırtılara. Doğal bir otoritedir onunki. Bir gücün ötesinde kabul edilmiş bir üstünlüktür. Kraldır ve her daim öyle kalacaktır.




Beni en derinden etkileyen fotoğraflardan biri ise bir balerin ile bir kedinin yan yana olduğu o National Geographic dergisindeki portreydi. Zarafetin simgesi niteliğindeydi. Balerinler; kaymamak için ve rahatça duruşlarını sergilemek için bale pabuçlarına reçine sürerler. Kediler bu duruşu pençe tabanlarındaki çekiş gücü etkisiyle kontrol altına alırlar. Kedilerin o zarif duruşu ve sessiz sakin adımlarla yürümelerinin altında bu sebep vardır. Kim kedi kadar zarif ve mağrur bir duruş sergilemek istemez ki? Kedilerin kıvraklığına özenerek "catwalk" terimi de kedilerin yürüyüşüne imrenmemizden dolayı ortaya çıkmamış mıdır?